Ülke olarak yarı yarıya paylaşılmış stadyumlarda maç izlemeyi, rakip takım taraftarlarının aynı vapurda kardeşçe evlerine dönerken yaptıkları samimi maç sohbetlerini geçen yüzyılda bıraktıydık. Metin Oktay ile Can Bartu’nun forma değişip top oynamasının değerini bugünlerde daha iyi anlamamız gerekir. 90’lı yılların sonlarına gelirken birbirinden kopan tribünler holiganizmin etkisinde kalmaya çoktan başlamıştı bile. Milenyum çağında ise yeni modamız zor geçinen insanın sofrasında hafta aşırı gördüğü muzu maymun sesleri eşliğinde tribünden kara derili futbolculara doğru hoyratça atmak. Avrupalı futbol severlerin en büyük günahı olan ırkçılık bize de bulaştı son iki yıldır. Böylelikle UEFA’da şike ve futbol terörü temalı dosyalarımızın yanına bir de ırkçılıkla alakalı sabıkalarımız eklendi.
1916 güney Amerika kupasında Şili heyetinin yaptığı akıl almaz başvuru ile baş gösterdiği öngörülen bu iğrenç davranışın izleri özellikle dünya futbolunda maalesef artarak çoğalmakta. Ülkemize yeni yeni tebelleş olan bu hastalıklı zihniyetin uluslar arası sabıkası pek de dolu. Bu illet duruma en keskin örnekler hiç şüphesiz İngiltere’den gelir. Ne tesadüf ki ırkçılığa karşı en katı kurallar da bu ülkede. İngiltere’de ömür boyu statlara sokmama ve yüz binlerce liralık cezalar veriliyor ırkçılık olaylarına.
1930lu yıllarda kendisine ırkçı söylemlerde bulunan taraftarı döve döve hastanelik eden Everton futbolcusu herkese örnek olmuş olacak ki siyahi futbolculara uzun süre kimse bir şey demeye cesaret edemedi. İngiltere’de 1970’lere kadar pek fazla görülmeyen ırkçılık faaliyetlerinde özellikle 1970’den sonra dehşet verici bir artış söz konusudur. Özellikle maymun sesi çıkarıp yanına muzu dekor olarak kullanmak bu iğrenç saplantının olmazsa olmazı oldu. 1981 yılında çıkan yangında yanan 13 siyahi gencin İngiltere tribünlerinde tezahürata konu olması (Siyahiler benzinden daha iyi yanıyor) olayın ne kadar vahşet taşıdığının göstergesidir. İngiltere’de takım bazında Yahudi Tottenham diye bilinen Tottenham Hostpur, Arsenal ile birlikte en fazla ırkçı saldırıya uğrayan takım. Ada’da çok tanıdık bir sima ırkçı hakaretlerde bulunduğu için İngiltere Futbol Federasyonu’ndan ceza alan ilk Premier Lig futbolcusu olmaya çok yaklaşmıştı. 30 Kasım 2006’daki Everton-Newcastle maçında kaleci Tim Howard, Joleon Lescott ve Joseph Yobo, bir anda Emre Belözoğlu’nun üzerine yürüdü. Maç sonrasında Yobo, Emre’nin tam olarak ne dediğini duymadığını söylese de Lescott ve Howard, maçın hakemi Dermot Gallacher’a ırkçı olarak hakarete maruz kaldığını iletti. Newcastle United’ın, Bolton’la oynadığı bir karşılaşmada Emre Belözoğlu’nun, Boltonlı oyuncu El-Hadji Diouf’a yine ırkçı küfürler ettiği iddia edilmişti. Bu olay -şahit olmadığından dolayı- önceki kadar alevlenmeden kapatıldı. 31 Aralık 2011’deki Manchester United-Liverpool karşılaşmasında Manchester Unitedlı Evra, rakibi Suarez’in kendisine ırkçı küfürler ettiğini bildirdi. Suarez’in “Sana tekme attım, çünkü siyahsın. Ben siyahlarla konuşmam” dediği yayıncı kuruluşun kameralarına yansıdı. Olayı televizyon görüntülerinden de izleyen Federasyon, Luis Suarez’e 8 maç ve 45 bin pounddan(126 bin tl) oluşan ceza kesti.
İtalya’da ise ırkçılıktan sabıkalı kulüp hiç şüphesiz ki Lazio. 2000lerin başında taraftarından futbolcusuna kadar ırkçı söylemlerle sürekli gündemde olan Lazio’da Di Canio’nun gol attıktan sonra Hitler selamı vermesi zamanla alışılageldik bir olay olarak algılandı. Yine Lazio’lu Sinisa Mihajlovic’in Patrick Vieira’ya “boklu bir kara maymunsun” demesinin ırkçılıkla alakası olmadığını söylemesi yüzyılın inkârı seçildi. 2005'te, Messina-Inter maçında topla her buluştuğunda taraftarların ırkçı tezahüratına maruz kalan Messina'nın Fildişi Sahilli oyuncusu Zoro, topu koltuğunun altına aldı ve soyunma odasına gitti. Bir sonraki hafta her maça 5 dakika geç başlanarak ırkçılık protesto edildi. 1988 yılında takıma transfer olan İsrailli futbolcu Rosethal havaalanında Udinese taraftarları tarafından açılan gamalı haç taşıyan bayrakları görünce aynı uçağa binip kariyer rotasını değiştirdi. Yine İtalyan futbolcu Gianluigi Buffon’un bir İngiltere maçına üzerinde faşist slogan “teslim olanlara ölüm” yazan tişörtle oynadı ve anlamını bilmediğini iddia etti. Aynı Buffon Parma’da iken 88 numaralı formayı giyerdi. Almanlarca kutsal sayılan bu sayı “Heil Hitler” demenin rakamlarla söyleniş tarzıydı HH olarak. Çünkü H Almancanın 8. harfiydi. Hitler demişken 1936 yılında Hitlerin ABD’yi Berlin Olimpiyatlarına siyahi sporcularla katıldığı için ağır eleştirmesi siyasi yetkilinin spor üzerinde yaptığı ilk ırkçı söylemlerden biridir kanımca.
Son yıllarda hem kulüp hem de ülkesel bazda futbolun yükselen değeri İspanya bu iğrençliğin dışında mı kaldı? Asla! İspanya Milli Takımı eski teknik direktörü Aragones ile Henry arasındaki tartışma futbol dünyasına büyük damga vurdu. Aragones’in Reyes’e Henry'i kastederek, ''çık o pis zenciyi sahadan sil'' demesi ve bunun basına yansıması oldukça büyük tepki çekmişti. Barcelona’da oynarken neredeyse her maçta maymun tiplemeleriyle yüz göz olan Etoo’ya en ağır laf Athletic Bilbao teknik direktörü Javier Clemente’den geldi. Tecrübeli teknik adam A.Bilbao’lu futbolcu Unai’ye tüküren Etoo’ya “Düne kadar ağaçta oynayanlar şimdi yere inip insanlara tükürüyor” açıklamasını yaparak onu maymuna benzetti. Etoo’nun Real Zaragoza maçında ırkçı saldırılar yüzünden sahadan ağlayarak çıkmak istemesi hala akıllarda. Neyse ki Rusya ligine transfer olduktan sonra rahat bir nefes aldı Etoo. Kamerunlu Malaga kalecisi Kameni’nin Zaragoza taraftarlarından çektiğini kimse çekmedi. Geçtiğimiz yıllarda İspanya ve İngiltere arasında oynanan basit bir hazırlık maçında Shaun Wright Phillips ve Ashley Cole’un başına gelen olaylar herkesçe malum.
Yıllarca Afrika’yı her yolla sömürmüş olan Fransa’da da durum farklı değil. PSG’nin geçen yıllarda stadından kaldırttığı sadece beyazlara ait pankartı yıllarca Avrupa’da konuşuldu. 1998 dünya kupasını kaldıran Fransa Milli Takımı kendi ülkesindeki ırkçılar tarafından yerden yere vuruluyordu.
Daha düne kadar demeyeceğim zira bundan 15 sene evvel bir yöneticinin futbolcusuna yamyam demesiyle tanıştı Türk futbolu ırkçılıkla. Trabzonspor’un eski başkanı Mehmet Ali Yılmaz’ın İngiliz futbolcu Kevin Campell’a “bizim yamyamı gol makinesi diye aldık çamaşır makinesi çıktı” demesi Türkiye’deki ilk ten rengi üzerinden yapılan eleştiridir kanımca. Büyük tepki alan Yılmaz, yaptığı açıklamada “ben ona Arap demek istedim” dese de Kevin Campbell’ın gitmesine engel olamadı. İlginç benzetmelerle dikkatleri çeken Yılmaz, yabancı hocalardan da “paraları yiyor gâvurlar” diye bahsedip sadece ten rengine takılmadığını gösterdi.
Pascal Nouma için hakemlerimizden birinin “zenci arkadaş” tabirini kullanması medyanın tepkisini çekmişti. Her ne kadar hakem arkadaş özür dilese de şunu da unutmayalım ki Pascal Nouma Fransa’da başına ırkçılık ile alakalı birçok şey gelmiş- ağzı sütten yanmış- bir futbolcudur.
Emre Belözoğlu’nun Zokora’ya ırkçı söylemlerde bulunması ülkemizde nadir görülen ırkçı hareketlere bir yenisini ekledi. Federasyon ise bu nadir görülen davranışa alelade bir karar vermesi yöneticilerin bile olayın vahametini anlayamadığını bize gösterdi. Yurt dışında ırkçı hareketlere tavan ceza uygulaması varken bizde ise Emre’nin “söylemiş olabilirim” demesine rağmen ırkçılıktan ceza verilmedi.
Son olarak Drogba ve Ebue’ye Fenerbahçe tribünlerinden uzatılan muz bizim de artık Avrupalılar gibi ırkçılık hastalığına yakalandığımızı gösterdi. Her ne kadar Gençlik ve Spor Bakanımız Suat Kılıç Drogba ve Webo ile sohbet edip konuya hakimim mesaj verse de geçen sene ırkçı saldırıya maruz kalan Zokora’yı es geçmesi dikkatimden kaçmadı.
Her şey bir yana Fenerbahçe takımı futbol adına barışçıl bir adım atma fırsatı yakalamışken gene bir çuval incir berbat edildi. Sahaya muz uzatan taraftar için her ne kadar “mide ağrısından dolayı muzu yanında taşıyor” diyip akıllara ziyan bir açıklama yapılsa da sanırım doktoru “muzla birlikte stadyuma git muzu sahaya uzat mide ağrın geçer” gibisinden bir şey söylememiş olsa gerek.
106 yıllık kocaman geçmişiyle Türk futbolunun mihenk taşlarından birini oluşturan Fenerbahçe camiası basın toplantısında “stadımızda ırkçı yaklaşımlarda bulunan kişilere şu ceza verilmiştir” deseydi. Türk futboluna bir Lefter, bir Can Bartu kazandırmış kadar hizmet etmiş olacaktı.
Ama olmadı… Türk futbolunun kanaat önderleri yine sağduyulu mesajlar veremedi.
Holigan azgınlığı ve ırkçılığın had safhada olduğu Avrupa’da futbolu seven gerçek taraftarlar için otoriteler kendine göre önlemler almaya çalışıyor. Bunların başını İngiltere merkezli “ırkçılığı bir tekmede futbolun dışına atalım” kuruluşu çekiyor. FİFA ve UEFA’nın bürokratik çabaları da dişe dokunur cinsten önlemler. Ancak işi teorisel değil pratikte çözmek için bir an önce icraata geçilmesi lazım.İngiltere Federasyonunun ırkçılığa karşı son yıllarda verdiği ceza emsal olaylarda göz önünde bulundurulmalı. cezalarda takıma futbolcuya göre değil olaya göre cezanın verilmesi bir bakıma caydırıcı olacaktır kanımca. Sezon boyu futboldan men, statlara almama, yüz binlerle ifade edilecek para hatta hapis cezaları bu iğrençliğin önüne geçmek için alınması gereken acil kararlardan bir kaçı.
Manzaraya baktığımızda Avrupa’nın biraz uzağında gibi gözüksek de eğer ciddi önlemler alınmazsa beş seneye kalmaz ırkçılıkta İtalya, İspanya ve İngiltere gibi ülkelere yetişiriz.