Almanya 2006 yazında tarihinin belki de en güzel günlerini yaşadı. Dünyanın dört bir yanından gelen futbol meraklıları bu muhteşem olayı Almanya’da yerinde izlerken birçok insan da ekranları başında bu mücadelenin sonucunu bekledi.
Nice sürprizler oldu Dünya Kupası'nda… Sırbistan Karadağ'ın Arjantin'den yediği 6 gol 2006 Dünya Kupası'nın en gollü maçı oldu. Dream-team olarak adlandırılan Brezilya, veteran Fransa'ya elendi. Jose Pekerman'ın büyük hataları sonucu kupaların kazanamayan favorisi olan Arjantin yine final göremedi. Ve bunlar gibi niceleri…
Ama en çok dünya kupasının final maçında Fransızların altın çocuğu Zinedine Zidane'ın İtalyanların hırçın savunma oyuncusu Marco Materazzi'ye attığı kafa konuşuldu. Hatta öyle ki, bu kafa maçın önüne bile geçti.
Bilmeyenlere hatırlatalım. Cezayir göçmeni bir ailenin oğlu olarak Fransa'nın Marsilya kentinde 1972 yılında dünyaya gözlerini açan bu muhteşem Fransız, küçükken yaşadığı yeri 'turistlerin gezmek istemediği, yetkililerin de görmezlikten geldiği bir yerdi' diye tanımlıyor. Fransa'da başladığı futbol kariyerinin zirvesine baş döndürücü bir hızla tırmanan Zidane, kısa bir süre sonra dünyanın en büyük takımlarında ulaşılabilecek her zafere ulaşarak kariyerini süsledi. Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, Avrupa Süper Kupası, UEFA Kupası, Dünya şampiyonluğu gibi uzayan kariyeri günümüz tabiriyle insana kocaman bir "ohaa" çektirir.
Sadece bununla kalsa ödülleri iyi. En değerli oyuncu ödülleri, belki de çift haneli rakamlarla ölçülür. Ayrıca 1998 dünya kupasında Brezilya’ya attığı gol onun için çok ama çok önemlidir. Çünkü o stadın yapımında babası amelelik yapmıştır. Babanın amelelik yaptığı stada oğlunun muhteşem zaferi baba ve oğul Zidane’ı mutlaka duygulandırmıştır. Bir Alman dergisine verdiği röportajda başarısını "eşi ve üç oğlu ile birlikte lüks yaşam ve skandallardan uzak yaşamasını müslüman olmasına" bağlamış kişidir.
Tekrar dönelim final maçına. Maçın sonucundan çok Zidane'ın kuşatma altındaki ortaçağ kalesinin kapısını kıracak şiddette attığı kafanın şoku –üzerinden üç yıl geçmesine rağmen- zihinlerde hala…
Türkiye'nin en önemli yazarlarından Haşmet Babaoğlu, Zidane'ın o kafayı atarak onuru ve gururu kupaya tercih ettiğini söyledi. Bu kafa Zidane’ın 2000 yılında Hamburg - Juventus maçında Alman Kientz'e attığı kafa ve aldığı 5 maç cezanın bir tekrarıydı.
Aslında her Dünya Kupası’nın kendine has skandalı vardı. İspanya 82 yarı final maçında yakından tanıdığımız Schumaher'in Fransız Batiston'un apış arasına salladığı tekme akıllarda kalırken, Meksika 86 'Tanrının eli'ni armağan etmişti literatüre. Hani, Maradona'nın İngiltere’ye elle gol atıp da "Golde Maradona'nın kafası, Tanrının eli var" dediği olay... Amerika 94, Roberto Baggio'nun üstten yolladığı penaltı ile anıldı. Fransa 98, Zidane'ın Brezilya'yı ezmesiyle, 2002 Dünya Kupası Milli takımımızın sürpriz başarısıyla anıldı. 2006 Dünya kupası ise Zidane'ın çirkef Materazzi'ye haddini bildirdiği kafa'yla anılacak.
Peki, yeşil sahalarda profesyonelce 20 yıla yakın bir zaman boy gösteren bu Fransız beyefendisi ne oldu da kariyerinin son maçında böylece çılgına döndü? Yoksa bu zamana kadar ailesine küfür edilmemiş miydi?
Bu olasılık yeşil sahalardaki küfrü hakaret yağmurunu görünce oldukça az bir olasılık olduğu düşünüyorum. İtalya’da oynayan futbolcuların ortak özelliği çoğu zaman ırkçı, provokatör olmalarıdır. Bunun en basit örneği ise Sinisia Mihajloviç'dir. Mihajloviç, Fransız yıldız Patrick Vieira'ya “boklu bir kara maymunsun“ demesi ve bunun ırkçılıkla alakası olmadığını söylemesi The Fiver tarafında yüzyılın inkârı seçilmişti. Bunun gibi yüzlercesini sıralayabiliriz. İtalya’da futbol oynayanlar için.
Sadece ırkçılık değil tabiî ki İtalyanların sabıkası. Son zamanlarda artan faşizm yanlı gösteriler İtalya’daki futbolun vahametini gösterir derecede. Son olarak Di Canio’nun Roma maçında verdiği Mussolini selamı bunun için en çarpıcı örnektir.
Futbol oyununun sihriyle büyülenmiş bir kişi olarak Zidane'ın, kendisinden başkasına zarar vermeyen, kimseyi aldatmayan hareketine hiçbir sözüm yok. Zidane'ın bu tepkisinden sürekli rakiplerini taciz eden, tüküren, kendini yerlere atıp şenaat yapan futbolcular ve onları dizginleyemeyen hakemler ve FIFA utansın. Futbolu esas bunlar gölgeliyor. Zidane gibi kafa atanlar, Maradona gibi kural dışı gol attığını söyleyenler ve Cantona gibiler değil.
Aslında Zidane yıllardır ailesine edilen küfürler, kendine atılan tekmelerin faturasını Marco Materazzi'ye çıkarttı. Nasıl yıllar önce Eric Cantona'nın Crystal Palace'li taraftarlara attığı uçan tekmesi bugün tatlı bir tebessüm ile hatırlanıyorsa, Zinedine Zidane'ın kafa atma olayı yıllar sonra aynı şekilde hatırlanacaktır. Bundan 20 sene sonra kimse İtalya’nın 2006 Dünya Kupasındaki sevincini hatırlamayacak. Ama Zidane'ın attığı kafayı kimsenin unutacağını sanmıyorum. İşin kötü yanı ise Zidane, tarihin gördüğü en efendi futbolcu olarak adını altın harflerle tarihe yazdıracaktı. Şimdi bu yollar ona kapalı tabii. Tersine, varoşlardaki yoksulların delikanlı mitosu, arızalı bir kahraman olarak futbol tarihinde yaşayacak. Kusursuzluklarıyla bıktıran, mesafeli Pele'lerin, Beckenbauer'lerin Mattehaus'un Möller'in 'örnek kişilikler' liginin karşısında, Garrincha'ların, Best'lerin Paul Gascoigne'lerin, Cantona’ların ve Maradona'ların 'arızalı kahramanlar' liginde artık. Tacizlere tepkisiz kalıp iyiler liginde olmaktansa Zizou haklarını korudu.
Velhasıl, ey kahraman Fransız... Kafana sağlık! Sevgili, çalışkan varoş çocuğu… Materazzi gibi çirkef bir futbolcuya haddini bildirdiğin için. Senin bu olayından sonra umarım Materazzi ve onun gibi çirkefler saha içinde futbolculara küfretmez ve futbolun bir oyun olduğunu öğrenir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder