Ayakkabının topuğuna basıp yürüyen “ağabeylerimiz” vardı eskiden. Biz iyice taşlaşmış toprak sahalarda veya mahalle aralarında yaşıtlarımızla her birimiz birer Pele veya Maradona olma hayalleri peşinde koşarken bu “ağabey” gelir ve “açılın uşaklar biraz da ben tepeyim” derdi. Akabinde sivri burun ayakkabının ucuyla yapılan vuruşta topun nereye gittiğinin bir önemi yoktu benim için.
Sinir olurdum bunlara. Kafalarına göre herkesi yönetmeye çalışan bu insanlar sadece Ünye’nin arka mahallelerinde yaşamıyordu elbet. Omzundaki ceketi düşürmeden “top tepme” yetenekleri olan bu “şık ağabeylerimiz” mahallede her şeyi kendilerince yönetirlerdir.
Bu tarz insanlar küçüklerin gözünde belki de bir “kahramanlardı.” Ama “arızalı kahraman.”
Her mahallenin böyle bir “abisi” olduğu gibi futbolun da böyle bir abisi var. İste size futbolun “en kral” abisinin ipuçları…
Saha içinde herkesi hatta hakemi bile daha da ileri gidip seyirciyi bile yönetmek isteyen bir arızalı kahramanım var benim. Futbol oynarken her ne kadar kaleci olsam da formamın yakası hep “dik” olurdu. O “arızalı kahraman” gibi. Her şeyi ben yönetmek istedim. Oyunumu, beni izleyenleri hocamı, takım arkadaşlarımı… O arızalı kahraman gibi.
Futbolun bu duayen ismi varoşların delikanlı mitosu bir bahar günü Marsilya’da dünyaya geldi… Zamanla ülkesi ondan nefret etti. Bir türlü yıldızı ülkesiyle barışmadı. Çünkü futbol olarak Fransız halkına bir şey veremedi… Dokuz yılda ülkesinde dokuz takım değiştiren bu arızalı kahramanım aradığı ilgiyi Old Trafford çimlerinde buldu. Kendisine tapan bir taraftarı vardı. Hükmedici ve karizmatik duruşuyla sanki bugünler için doğmuştu..
Taraftarın o taparcasına olan ilgisine cevap olarak “Öldükten sonra bedenimi yakın, küllerini de Old Trafford’a serpin” diye cevap veren kahramanım biraz da basının karalamalarıyla daha 30 yaşındayken futbolu bıraktı.
Kendisine gelmiş geçmiş en büyük Fransız futbolcunun Zidane mi yoksa Platini mi olduğu sorulduğunda 'hayır benim,' diyecek kadar ukala bir yapıya sahip bir insan kendisi.
Futbolda şenaat yapan taklitçi ve tiyatrocu futbolcuları asla ama asla sevmedim. Kavgacılardan, oyun için hırçınlaşan kişilerden hep tiksindim. Haksızın karşısında durup isyan edenler ise hep kahramanım oldu…
Futbolun asla sadece futbol olmadığını bir pazarlama reklam ürünü olduğunu hayıflanarak söylesem de bu ve bu gibi arızalı kahramanlar futbolun asla sadece futbol olduğunu bizlere –en azından bana- hatırlatıyor.
Umarım sizinde futbolun sadece bir oyun olduğunu size hatırlatan böyle bir “arızalı kahramanınız” vardır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder