Bu Blogda Ara

17 Mart 2010 Çarşamba

Türkiye’de Futbol Yasaklanmalı!

Bu ülkede futbol yasaklanmalıdır…

Son zamanlarda sahalarda gördüğümüz futboldan sonra insanların bilinçaltında yer etmiş tuhaf bir fikirdir bu. Gelişmiş liglerle kendimizi kıyasladığımızda böbürlenerek söylediğimiz bir laf vardır. Bizim ligimiz Seri A gibi La Liga gibi Premier League gibi deriz hep.

Bunun böyle olmadığını hem tribün stiliyle hep futbol anlayışı hem de taktiksel açıdan bakarsak hepimiz anlayabiliriz.

Dünyanın en sert ligi hiç kuşkusuz İtalya ligidir. Bunda tüm futbol severler hem fikirdir. Peki bu ligde futbolu oynatmamak adına sahada yapılan bir hareket görebilir misiniz. Asla! Geçen yıl oynanan Galatasaray Bursaspor maçını İtalya ikinci liginden bir hakem yönetse o maçta en az 4 kırmızı kart çıkardı. Güreş sahnesini andıran pozisyonları izlediğimde adeta donup kalmıştım.

Yine geçen yıllarda Palermo Catania maçında bir kişinin ölümü ile çizme basını sarsılmış tüm maçlar iptal edilmişti. Catania’ya belki de hayatının en büyük cezası verildi. Peki bizim ülkemizde futbol nedeniyle ölenlerin sayısı İtalya’da ölenlerin sayısından 3 kat daha fazla olduğunu biliyor muydunuz?

Her maçtan sonra kutlamalarını silaha sarılarak yapılan bir toplumun üyeleri olarak bizim de bir maç sonrası vurularak veya maç esnasında bir yerimize bıçak saplanarak ölme ihtimalimiz nedir.

İşimize gelen yerlerde “şehit” kelimesini kullandığımız gibi burada da “futbol şehidi” kelimesini kullandık. Çünkü sığınacağımız kendimizi avutacağımız tek şey manevi değerlerimizdi.

Sizce bu olay İngiltere’de veya İtalya’da olsaydı ne olurdu. Hemen cevaplayayım. O takım o sezon tüm maçlarını GARANTİ seyircisiz oynardı. Dahası ihmalden dolayı puan veya puanları silinirdi.

İtalya’da ortaya çıkan bahis olayları dünya spor basınını sarstı. Futbolumuz bu konuda çok temiz diyenlere İstanbulspor - Beşiktaş maçını hatırlatmadan duramam. Bahisin –amiyane tabirle- cılkını çıkartan bir topluma sahibiz. Bırakın issiz güçsüz tayfasını futbolcularımız bile bahis yüzünden cezalar almadı mı?

Peki sizce bir Premier lig maçında silahla adam yaralamak mümkün müdür? Bence değildir. Ama Türkiye’de bu mümkündür. Hatta hazırlık maçında bile. Yanılmıyorsam Fenerbahçe - Everton maçında yaşanmıştı bu olay. Bu olay gün geçmeden o günün “güçleri” tarafından ört bas edilmişti bile.

Hakemlerimiz hakemlik yapamamakta, taraftarlarımız tezahüratı küfürden ibaret sanmakta ve futbolcularımız futbolun f sini bilmemektedir. Yazarlarımız yazarlığın ne demek olduğunu ekşi sözlükten bakıp öğreniyorlar.

Son taşkınlık haberleri ise futbolun içine siyaset sokulmasıyla oluyor. Kendini farklı gören bir süper lig takımının her maçında ortaya çıkan holigan ruhlu insanlar ülke futboluna aşırı derecede zarar veriyor.

Hal böyleyken kendi ligimizi futbolumuzu taraftarımızı futbolun sadece bir eğlence olarak algılandığı İspanya İngiltere İtalya ligleriyle nasıl kıyas edebiliriz ki…

Kaliteli hakemlerimizin bir elin parmaklarından ibaret olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu kadar az iyi hakemimiz varken tribünlerde hakemin her kararına küfrederek tepki veren milyonlarca taraftarımız var. Ne olurdu hakemin beğenmediğimiz bir kararını İspanyollar gibi beyaz mendil sallayarak protesto etsek. Güzel atılan bir suttan sonra tribünlerden küfür değil de İngiliz tribünlerinden yükselen “vuuuuvv” sesi çıksa.

En iyisi ve en önemlisi futbolun sadece bir eğlence aracı olduğu gerçeğini hiç unutmasak…

Lig açısından hangi ülkenin ligine benzediğimize gelecek olursak; kavga, bahis, futbolu oynatmama, küfürlü tezahüratlar, adam öldürme, saha içi kavgalar gibi olayları göz önüne alırsak bunun kararını siz okuyucularımın vermesi daha isabetli olur.

Peki biz bu konuda nasıl adam oluruz…

Evet bu ülkede futbol yasaklanmalıdır. Ve futbolu oynamayı, futbolu izlemeyi futboldan zevk almayı öğrenene kadar (bence bu süre 15 yıl) futbol ile ilgili kişilere her hafta Premier League La Liga veya Serie A izlettirilmelidir.

Ancak bu kuramı tam anlamıyla gerçekleştirirsek bana göre 15 yıl sonunda biz gerçek futbolu ve gerçek futbolun detaylarını öğrenebiliriz.

Ha bunu yapmazsak ne olur. O zaman sevgili Murat Kosova gibi “beni bir odaya kapatın sadece ekmek, su ve Premier Lig verin yeter” diyebilenlerden oluruz.

En azından ben öyle olurum…

6 Mart 2010 Cumartesi

Futbola yabancı olan yabancı

Francesco Manassero, Nunweiller, Szibor Szalay, Robert McDonald… Bunları tanıyor musunuz?

Fanatik bir futbol izleyicisi ve araştırmacısı değilseniz bunları bilemezsiniz. Bunlar Türkiye’ye gelmiş ama sadece birkaç maç oynayabilmiş yabancı oyuncular.
Kimisi bir yıldızın veliahdı olarak getirilmişti Ion Lutu gibi, kimisi tecrübenin adresiydi Federico Guinti gibi, kimisi de devre arası kurtarıcısıydı Sergei Rebrov, Vladimir Beschastnky ya da Ali Lukunku gibi. Her ne olursa olsun ülkemize gelecekleri için onbinlerimiz ellerimizde çiçeklerle bekledik…

İnanın bunlardan size çok sayabilirim. Mesela Adrian Knup vardı bir zamanlar. Galatasaray’a gelene kadar İsviçre milli takımında olsun geldiği kulüp olan Karlsruhe’de olsun sayısız gole imza atmış bir oyuncuydu. Ama ne olduysa oldu sanki Türkiye’ye gelecekken yeteneklerini ameliyatla aldırmıştı. Büyük umutlarla transfer edilen bu oyuncunun Türkiye kariyerini 3 gol ile sonlandırması onun büyük bir hüsran olduğunu herkese gösterdi. Sadece bununla kalsa iyi...Galatasaray’a böyle facia yabancı çok geldi. Ion Lutu İnter’de oynadığı söylenen futbolcuydu. Galatasaray’da tam bir hayal kırıklığı yaşadı. Hakan şükür tipi forvet diye alınan Ali Lukunku’dan bahsetmeme gerek var mı?
2004 sezonunda Van Hooijdonk’dan daha iyi frikik kullandığı iddiasıyla Türkiye’ye gelen Belçikalı Bernd Thijs ve vatandaşı Kurt Van De Paar ise Trabzonspor’un hayal kırıklıkları...

Bir de bunun taklitçi yabancı oyuncu transfer etme modası vardı 90’lı yıllarda. Galatasaray’ın Reinhard Stumpf - Falko Götz ikilisini Fenerbahçe Uche - Högh ikilisiyle yapmaya çalıştı. Her ne kadar Uche - Högh Fenerbahçe’nin taklit transferlerinden en iyisi olsa da Fenerbahçe için devamı gelmedi.

Fener’in son dakika manevrasıyla Galatasaray’ın elinde kaptığı Sırf Adrian İlie’ ile aynı sülbden geldi diye kardeşi Sabin İlie’nin transfer edilmesi bile Türkiye’deki yabancı futbolcu transfer etme anlayışını bir bakıma özetler.

Galatasaray’ın yaşlı orta saha oyuncusu oynatma akımından etkilenen Fenerbahçe sırf “Hagi gibi bir oyuncum olsun” mantığıyla Revivo ve Rapaiç’i transfer etti. Bu ikisinin bir Hagi etmemesi bir yana o zamanlarda Fenerbahçe’nin orta sahasında bulunan Türk oyuncuların (Yusuf Şimşek ve diğerleri) kariyerlerinin bitirilmesi ise Fenerbahçe’nin Türk futboluna verdiği en büyük zararlardan biridir.

Fenerbahçe’nin Hakan Şükür tipi forvet açığını Kenneth Andersson ile kapatması bu taklitçiliğin devamını gösterir. Kenneth Andersson’un transfer hikâyesi ise tam bir dramdır. Oyuncu, bir gazetecinin “niçin Fenerbahçe’nin teklifini kabul ettin” sorusuna “aslında kabul etmeyecektim o yüzden fiyatımı çok yüksek tuttum hatta diğer kulüplerin verdiği fiyatın iki buçuk katını istedim onlar da sorun çıkarmayınca geldim” demiştir. Aynı Andersson bir zamanlar basında “Andersson satılsın yerine direk dikilisin” esprisine muhatap olmuştur.

Beşiktaş ise böyle bir arenanın nasıl dışında kalır. En keskin örneğini zaten yazının başında verdim. Onlara ek olarak Christopher Ohen, Thomas Hengen, Nazario Marinho, Amaral ve Peter Kjaer gibi üç beş maçlık kahramanları sayabiliriz.

Bu duruma bir de madalyonun öteki yüzünden bakacak olursak tablo göründüğünden daha acıdır.

Türkiye’de hiç kimse tepeden inip birinci ligde top oynamamıştır. Aslında her şey amatör kümede başlar. Her biri birer Pele ve Maradona hayalleri olma peşinde koşan gençler daha 15-16 yaşlarında soyunma odalarını kaplayan bengay kokuları içinde çıkarlar sahaya. Bazen soğuğun adam öldürdüğü havalarda soğuktan iyice taşlaşmış zeminlerde rakipten top kapmak için adeta savaşırlar. Sebebi ise tribünde aslında hiç olmayan bir yetenek avcısının gözüne girebilmek içindir.

Lakin futbolun çirkin yüzü burada da karşımıza çıkar. Kasıtlı atılan tekmelerden tutun da “bilmem ne yaparım senin gibi futbolcuyu lan” diyen hakemlere de amatör kümede futbolcuyken rastlarsınız.

Amatör kümede futbol kana kan dişe diş oynanır. Ve her futbolcu bunu bilir.
Madalyonun öteki yüzünde durum bu kadar dramatikken sadece yabancı olduğu için el üstünde tutulan ama teknik olarak sahadaki Ahmetler Mehmetler kadar edemeyen futbolculara dünyanın parasını dökmek hem Türk futboluna ihanettir hem de amatör kümedeki futbolculara haksızlık…

Türk futbolunun ilerlemesi için bir arpa boyu yol alamayan Federasyonun son hokkabazlığı ise yabancı oyuncu konusundaki 6+2 kararıdır.
Umarım Federasyon bu kararı 62den tavşan yapmak için ALMIŞTIR.
Eğer böyle değilse Türk futbolunun sonu yakındır.

Demedi demeyin.