Bu Blogda Ara

5 Nisan 2011 Salı

Teknoloji Savaşları…

Teknolojinin doruğundaki 22 otomobilin amansız kapışması bu ay başlıyor. Futboldan sonra kitleleri peşinden koşturan çok büyük bir organizasyon bu.

Kısaltması F1 olan, Grand Prix Yarışları olarak da bilinen Formula 1; tek kişilik, açık tekerlekli otomobil yarışlarının en yüksek düzeyini oluşturan yarışlar dizisidir

Formula 1 yarışlarının kökeni 1920ler ve 1930lar da yapılan Avrupa Grand Prix motor yarışlarına dayanır. İkinci dünya savaşından önce Dünya Şampiyonası için pek çok Grand Prix yarış organizasyonu düzenlenmiştir, ancak Dünya Sürücüler Şampiyonası 1947’den önce biçimlendirilememiştir. İlk dünya şampiyonası yarışı 1950 yılında İngiltere’nin Silverstone pistinde yapıldı. Üreticiler için şampiyona 1958 yılında yapılmaya başlamıştır.

Bu muhteşem kapışma Grand Prix (büyük ödül) diye adlandırılır. 18 etap boyunca birbirinden üstün teknolojiler birbirinden maharetli pilotların ellerinde beynin ve teknolojinin sınırlarını zorlayacaklar.

Her sporun veya her yarısın efsanevi sporcuları ve pilotları olduğu gibi bu sporda da efsaneler vardır.

Futbolda Pele’yi izlemek nasıl fanatikleri heyecanlandırıyorsa, eskiden bir Ayrton Senna herkesin yüreğini ağzına getirirdi. Taa ki İmola’daki o korkunç kazaya kadar.

Hâlbuki Ayrton Senna için her şey o kadar güzel başlamıştı ki… Güzel şeyler çabuk biter derler… Ve o güzel şey 1 mayıs 1994 tarihinde zamansızca aramızdan ayrılıp gitti. Kariyeri boyunca 3 dünya şampiyonluğuna ulaştı. 1988-93 yılları arasında McLaren adına 96 startı ve 35 yarış birinciliği elde etti.

Yağmurlu havalarda gözü pek bir şekilde araba nasıl kullanılır dersini diğer pilotlara verdiği için fanları tarafından rainman lakabına uygun görüldü.

San Marino pistinde 7.turda 210 km. hızla Tamburello Dönemecine girdi.Virajı dönemeyip beton duvara çarpan Senna, direksiyon milinden kopan bir kaynak parçasının kaskı delerek başına saplanması sonucu 34 yaşında hayatını kaybetti. Bu yarıştan önce Senna, direksiyonun kendisine çok yakın olduğunu ve bunun da sürüşünü etkilediğini söylemişti. Direksiyon milini kestiler, kısalttılar ve tekrar kaynak yaptılar. Ancak bu işlemin sonu olacağını bilmiyordu. Saatler 18:40 ı gösterdiğinde Senna’nın ölüm haberi gelmişti. Hastane de öldüğünü söylemişlerdi haberde. Tabi ki pistte öldüğünü söyleyemiyorlardı. Çünkü İtalyanlar için pistin kapanması hiç de iyi bir şey değildi. Ama o “rainman” lakabını aldığı yerde pistlerde son nefesini verdi.

İşin en yürek burkan yanı ise kazadan sonra, sarı kaskının hafif hareket ettiği andır. Hani sıradan bir yarış kazası anı gibi. Önce kollarını çıkararak aracından inecek direksiyonu takıp hızla padoka doğru koşacak gibi. Ama olmuyor… Sallanan kaskı duruyor. Pist görevlileri inmemesine şaşırıyor aslında. Müdahale de etmiyorlar. Sağlık görevlileri indiriyor asfalta. Aracının sağ yanı yok. Yerde kan. Aracının hemen yanında yatıyor.

1994’ten bu yana dek teknolojinin daha da gelişmesiyle pistte ağır kazalar yapıp ölen bir sürücü yok. Geçen sezon Robert Kubica’nın Kanada’da 200’den daha fazla bir hızla duvardan duvara sekerek geçirdiği trafik kazası bunun en büyük göstergesidir. Kubica kazadan sadece bileğini burkarak sıyrılmıştı. Aynı kazayı 1982 yılında Gilles Villeneuve geçirmiş ve maalesef hayatını kaybetti.

işte o kazalardan bir kaçını sizlerle paylaşıyorum.